13 Temmuz 2006

Osmanlı Ordugahı: Altındağ

"1453'te yokoluş eşiğindeki Konstantinopol'un eteklerinde bir Osmanlı ordugahı düşünün; Altındağ budur."

Robert Kaplan "The Coming Anarchy"

ALTINDAĞ

Amerikalı gazeteci yazar Robert Kaplan, yaklaşık 10 yıl önce dünyayı dolaşarak yazdığı "The Coming Anarchy" (Yaklaşan Anarşi) adlı gezi yazılarında o sıralar Ankara eteklerinde bir gecekondu mahallesi olan Altındağ'da uğradığı tarifsiz şaşkınlık ve hayranlığı bu sözlerle noktalar.


Kaplan'a göre Altındağ ne Rio de Janeiro'nun 3-5 Dolar için gırtlak kesilen suç ve uyuşturucunun hüküm sürdüğü "favelas"larına, ne Abidjan, Afrika'nın yoksulluk, hastalık, cehalet ve ümitsizliğin kararttığı yıkıkdökük varoşlarına benzememektedir:
"Abidjan'ın gecekondu mahalleleri ziyaretçiyi korkutur ve iter. Türkiye'de ise durum tam tersidir. Altındağ'a girdikçe gözüme daha da güzel göründü ve kendimi daha emniyette hissettim. 1500.- Dolar değerinde Türk Lirası bir cebimde, 1000.- Dolar değerinde Traveller's çekleri diğer cebimdeydi; ama korkmuyordum. Altındağ gerçek bir muhitti. Evlerin içi bunun sebebini anlatıyordu: Demir filizleri açıkta beton kolonların, teneke ve mukavva ile kapatılmış duvarların görüntüsü aldatıcıydı. İçerde bir yuva vardı; düzen ve haysiyet duygusu. Bir buzdolabı çalışıyordu, bir TV, duvarda bir rafta birkaç kitap ve aile resimleri vardı; bir pencerede çiçekler ve bir soba. Evet sokaklar yağmur yağdığında çamur deryasına dönüyordu, ama evlerin içinde leke yoktu.

Diğer evler de böyleydi. Okul çantaları sırtlarında öğrenciler geçiyor; bir kamyon tüpgaz satıyor; bir kahvede birkaç adam çay içiyor. Biri bira içiyor." Ve evet Kaplan hayranlığını şu sözlerle noktalıyor: "1453'te yokoluş eşiğindeki Konstantinopol'ün eteklerinde bir Osmanlı ordugahı düşünün; Altındağ budur."


Neden gecekondu önemlidir? Kaplan diyor ki: "Gecekondular bir kültürün iç sağlamlık ya da zayıflıklarını eleveren turnusol testi gibidirler. Kültürleri yaygın gecekondu hayatını toplumsal çürüme olmadan kaldırabilen halklar, denebilir ki, yarının galipleri olacaktır; bunu başaramayan kültürlerin insanları da yarının kaybedenleri. Sosyolojik anlamda gecekondu Türk şehirlerinde yoktur. Burada aile bağları Afrika'ya nazaran çok daha sıkıdır. Geri gelen İslam ve Türk kültür kimliği doğal tonu içinde bir uygarlık oluşturmuştur..."

AFET

2005 yazının New Orleans'ı Katrina kasırgasının yolaçtığı yıkımla harap oldu. Amerikan devleti yardım ve düzen ulaştırmakta 15 gün geç kalmıştı. Bu süre 1999 Büyük Depremi'nde geciken Türk devletinin yardım ulaştırma süresiyle aynıydı. Bu süre zarfında her iki ülkede neler oldu?

Amerikan TV'lerini izleyenler kaos, salgın, tecavüz ve cinayetlerle dolu manzaralar gördüler. Bu şehirdeki sosyal düzen kısa sürede çöktü ve resmi otoriteler gelene dek kurulamadı. Türkiye'de ise aradaki bu sürede neler olduğuna bu satırların yazarı gözleriyle şahit oldu; ve bu benim için yakınlarımın cenazesini kaldırmaya gittiğim dehşet ve üzüntü dolu o günlerde buruk bir umut ve mutluluk getirdi.

Türk toplumu kendiliğinden tüm imkanlarıyla, sivil kişiler ve kurumlar olarak afet bölgesine yardıma koştu. Amerikan devletinin sahip olduğu maddi imkanların çok azına sahip Türk devletinin, üstelik bir de iktisadi krizin pençesinde kıvrandığı o dönemde bu 15 gün afet bölgesinde kimse yardımsız, barınaksız, ilaçsız ve yiyeceksiz bırakılmadı. Elbette organizasyon hataları yaşanmıştır, ama bunlar bir milletin çıplak özelliklerinin açığa çıktığı böyle olağanüstü zamanlarda neler yapabileceğini gösterdi.

... POLİTİKA

Türkiye'de 40 yıldır, özellikle sağ politikacılarımızın bu millete telkin ettiği kimi vehim ve korkulara göre dünya standartlarında alışılmadık ölçüde devlet müdahalesi, Türkiye'de yaşanan tüm aşırı ve yeryer baskıya varan uygulamalara rağmen, toplumsal düzenin korunması açısından hayatidir.

Ülkemizde devlet, başörtüsünü yasaklayarak kişilerin giyim-kuşam özgürlüğüne karışmaktan tutun da, hala kimi siyasi fikirlerin barışçı siyasal örgütlenmesine yasaklar getirmek şeklinde müdahalelere dek, hemen her toplumsal akış ve oluşumu aşırı düzenleme kaygısı içindedir. Bunun gerekçesi politikacılarca kuşaklar boyu millete empoze edilen vehimler ve korkularda şöyle açıklanır: "Aksi halde ülkede iç savaş çıkar, toplumsal düzen yokolur."

Kaostan çok korkan, tam bir düzen ve nizam aşığı milletimiz de sürekli körüklenen bu korkulara oy sandığında, ya yasakları kaldırmakta etkisiz ya da yasakların sürmesini destekleyen politik kadroları kuşaklar boyu seçerek cevap verir. Türkiye'deki politik kilitlenmenin mekanizması özetle budur.

Gelecek kuşaklar şu ikilemin dayattığı yol ayrımına ülkenin vardığını tüm gerçekliğiyle üzerlerinde hissedecekler ve temel bir karar vereceklerdir:
- Bana ne kadar zararı olsa da beğenmediğim başkalarını da engellediğinden dolayı yasakları desteklemeliyim; ya da
- Beğenmediğim başkalarına ne kadar yararı olsa da, sonunda bana da faydalı olacağından dolayı özgürlüğü desteklemeliyim.

Özgürlük bu milletin yitiğidir. Onu siyasal otoritelerden alacak değildir; onu kendi kendine verecektir. Şimdiye dek yasakçılığı yeğleyen siyasal kadroları başına geçirerek ve tutarak kendi kendine yasaklar koyduğu; kendinden korktuğu gibi. Ama kendisinde korkacak birşey yok.

Anlattığımız örnekleri bu bağlamda iyi düşünmemiz gerekiyor. Burada bize dışımızdan ayna tutan Robert Kaplan'ın yazdıklarına tekrar bakalım: "Ortadoğu'nun geleceği Altındağ sakinlerinin zihninde yazılıyor... "Köyümüzü buraya taşıdık. Ama köyde çok daha fazla çalışıyorduk - bütün gün tarlada. Bu nedenle Ramazanlarda oruç tutamazdık. Burada tutuyoruz. Burada daha dindar olduk;" diyor Ayşe Tanrıkulu ve 6 kadınla birlikte bir plastik tepsiden aldığı iç pilavı asma yapraklarına sarıyor. Yanlarına teneke sundurmanın altına gelmemi söylüyor. Bu kadınların hepsinin başında yazma var. Şehirde ilk defa TV'yle karşılaşmışlar. "Biz geleneğine - dinine bağlı insanlarız. Bu programlar bizi kızdırıyor," diyor Ayşe hanım... Benim tüm bu, sakin ve düzenli mahalleyi size sunuşumun nedenine gelince: Onun varlığı Türk müslüman kültürünün ne kadar sağlam dokunduğunu ortaya koyuyor. Bu kadar güçlü bir kültür gün gelip tekrar Ortadoğu'da hüküm sürebilir..."

Hiç yorum yok: