16 Eylül 2011

ŞEYTANİ RESİMLER

Israel Şamir
Batı, Beyrut ve başka şehirlerde elçiliklerinin yakıldığını görmekten memnun olmadı. "Şu Müslümanlar da bizim mizah anlayışımızı hiç anlamıyorlar; bizim özgürlük anlayışımızı da,” diye gürledi Batılı gazeteler. Diğerleri de Danimarka’nın densizliğini kınadı, ama buna reaksiyonu ölçüsüz buldu. Ama bu patlama kendiliğinden olmak dışında herşey idi. İyi bir Amerikalı araştırmacı gazeteci olan Christopher Bollyn Danimarka’nın “Şeytani resimlerini” ve bunların yayıncısı Flemming Rose’u araştırdı, ve ne buldu dersiniz:
Rose hiç de masum bir fikir özgürlüğü aşığı değildi; uçuk-kaçık İskandinavyalı bir karikatür kolleksiyoncusu olup, Peygamber resimlerini çıplak manastır rahibesi resimleri ile yanyana duvara asan biri de değildi. Rose Neo-con Siyonist kültün bir üyesiydi ve “şeyhi” Daniel Pipes’ı (*) da daha önce ziyaret etmişti.
Buraya kadar fena değil. Ancak bu habis Rose döküntüsünü “4 ay önce” yayınlamıştı, ve bu, medyanın da dediği gibi, uzun bir süre idi. O sıra Müslümanlar onun yaptığını farketmediler bile; zaten çoğu “Jyllands Pest”i (**) okumuyordu ki. Yaramaz çocuğun yaptıkları can sıkmayınca daha da azıtması gibi, yedi ülkedeki tam 11 gazete birden bu resimleri yayınlayıverdi. Bu tam bir gösteriydi: Birçok ülkedeki birçok gazete ardında, birçok şirket ve birlik ardında biz yine alışıldık düşmanı gördük. Aslında bize birşeyi anlatmak için yeterince ikna edici bir şovdu bu: Tek bir irade ve tek bir güç dünya medya imparatorluğunu yönetir.
İşi Kim Organize Etti?
Düşman kim? Kim bu çapta medya kontrolü sağlayabilir? Sandya Jain önemli bir Hintli gazeteci ve Hint milliyetçisi olarak şunları yazıyordu: “Karikatürler politize Hıristiyanlığın dinsel hoşgörüsüzlüğünün kasdi bir eylemidir; işin içinde Avrupa ve Amerika’nın sosyal, politik ve ekonomik elitleri vardır.” Hıristiyanlık birçok başka gözlemci tarafından da suçlandı. Ama emin olun ki, Müslümanları inciten bu kişiler Hıristiyanları incitmek istediklerinde asla iki kez düşünmezler. “Amen” posterlerindeki haçın gamalı haça dönüştüğü şu filmi, ya da bir bardak idrar içindeki çarmıha gerili İsa’yı hatırlayın (bu resim Talmud’dan mı alınmıştı?). Bunlar bir Brooklyn (Yahudilerin yoğun olduğu bir New York semti)  müzesinden manzaralar. Aslında Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında dini bir çekemezlik yok. Ahmed Amr haklı olarak der ki:
“İslam ve Hz. Muhammed’in Avrupalı ‘ifade özgürlüğü müdafileri’ tarafından çizilen aşağılayıcı tabloları aslında Müslümanları dezavantajlı hale düşürüyor. Onlar asla İsa Mesih’i aşağılayarak öç alamazlar, çünkü ona Hz. Muhammed kadar saygı duyar ve Allah’ın elçisi kabul ederler. Hz. İsa ya da Hz. Meryem’le alay etmek enaz Hz. Muhammed’le alay etmek kadar “küfr”dür. Hiçbir gerçek Müslüman Mesih’in anasını küçük düşürmeyi düşünemez, çünkü onlar da onun bakire ve mucizevi gebeliğine inanırlar. İslam geleneğinde Hz. Meryem Cennet’e girecek ilk kadındır. Ve Müslümanlar Kuran gibi İncil ve Tevrat’a da iman ederler. Öyleyse Hıristiyanları bırakıp başka yana bakalım.
Batı medyası aslında Yahudiseverlerin yurdudur. Belki bunu Şaron’un hastalığı ile ilgili abartılı haber ve resimlerde farketmişsinizdir; ya da abartılan Yahudi ölümleri ve es geçilen Filistinli ölümlerinde; ya da “Soykırım” meselesinde, ya da Yahudilere diğer gerçek ve hayali tüm saldırılarda. Yahudilerin Müslüman karşıtı duygular yaymakta özel çıkarı vardır, çünkü bu onların Filistinlileri ezme ve İran’ı halletme planlarına uyar (İranlılar da bunu hemen anlamış ve tepki olarak soykırım karikatürleri yayınlamışlardır. Her ikisi de eşit derecede tatsız; göze göz, dişe diş). Ve şimdi görünüşte “Siyonist olmayan Dünya Yahudi Kongresi  (World Jewish Congress) İran’a karşı kampanyasını başlattı,” diye bildirmiş İsrail gazetesi Haaretz okurlarına. AIPAC (American Israelite Public Affairs Committee) “Şimdi İran’ı Durdurma Zamanı” adında bir konferans planlıyormuş. Kurt Nimmo karikatürleri “Müslümanları kızdırıp parlatmak ve böylece Avrupa ve Amerika’da Strauss’çu (***) neo-con’larca sahneye konan ‘Uygarlıklar Çatışması”na taraftar toplamak için kasıtlı provokasyon” olarak niteliyor. Hem Uygarlıklar Çatışması, hem de “Şeytani Resimler” olayı Beynelmilel Yahudiliğin Ortadoğu stratejileriyle tam uyum içindedir.
Bebek Hz. İsa ve Hz. Meryem, Osmanlı minyatürü, Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul
Bu Şeytani Resimler olayındaki Yahudi parmağına açık bir delil birçok gazete manşetinde çıktı: Dünyanın heryerinde Müslüman halklar rahatsız olmuşken medya “Filistinlilerin Avrupalılara saldırıları”ndan bahsediyordu; tıpkı 2001’de “Filistinliler İkiz Kulelerin çöküşünü alkışladılar” dediği gibi; halbuki küstahlık ve paranın gücünü simgeleyen bu kulelerin çöküşüne tek sevinen Filistinliler değildi. İsrail gazetesi Haaretz geçenlerde dedi ki: “Müslüman basın Şaron ve hahamları rezilane resmediyor; şimdi kendisi yaptıklarını tatsınlar.” Karikatürlerin ardında Yahudiseverlerin olduğuna başka bir delil.
Ama meslekdaşlar bu işin ardındaki büyük planı göremediler. Karikatürler Müslümanlarla bir savaş tablosuna uyarken, aslında onlar dünya çapında yürütülen bir “özgürlük saldırısına” tam uyuyorlar. ABD’den Rusya’ya, İngiltere’den İtalya’ya efendiler kanunlarının örgülerini sıkılaştırarak özgürlüğü ortadan kaldırıyorlar. 1968’de “savunmanın savunusu”, “yasaklamak yasaktır” gibi şeylerden bahsediyorduk; ama şimdi birsürü yasakla karşıkarşıyayız. Artık sigara içip içmemeyi, ya da emniyet kemeri bağlamayı ya da rahat oturmayı seçme hakkımız yok. Bu küçük küçük yasaklar bizim “Büyük Birader”e (George Orwell’ın “1984” romanına gönderme) boyun eğişimizin işaretleri aslında. Ve sakın bana bunun kendi iyiliğim için olduğunu söylemeyin; çünki size kendi sağlığım için çok daha önemli 100 şey sayarım. Örneğin şu borçlar kaldırılsın bir. Eğer yüksek faizli riskli bir krediyi kabulde özgürsem, emniyet kemeri takıp takmamakta da özgür olmalıyım.
Özgürlüklerimiz ciddi şekilde aşınıyor. Kağıt üstünde var onlar, ama onları kullanamayız. Hayatlarımızın mahvedilmemesini isteyemeyiz. Birçok öğretmen ve üniversite profesörü kendilerini işsiz buluyorlar, çünkü “yasak kelimeyi” söylemişlerdir. “Demokratik” Almanya’da bir Komünist asla öğretmenlik yapamaz. Dahası sandıkta istediğimizi seçemeyiz: Avusturyalılar Jörg Haider’i seçtiklerinde vazgeçtiklerini söyleyinceye dek dayak yediler. Şimdi Filistin Hamas’ı seçti ve onlara kendi vergi gelirlerinin bloke edildiği ve bu suçlarından tövbe edene dek bunun verilmeyeceği söylendi (yeri gelmişken: İncil her yedi yılda bir borç affı öngörür, oysa talmud alacaklının borçluyu bağlayıp, borcunu affa rağmen ödemek istediğini söyleyinceye dek dövmesine cevaz verir). Her seferinde, ister ABD’deki uzak Montana halkı için silahlar ya da Dublin, İrlanda’daki bir meyhanede sigaralar olsun, bir emniyet kemeri ya da hepimiz için eşit-özgür oy olsun, kitlesel medyanın devasa fikir yapma makinası hep yasakları destekledi. Bazan, örneğin Şeytani Resimlerde olduğu gibi, provokasyona engel olmadı, ama buna karşı konuşmamıza engel oldu.
Medya makinesinin Yahudi amaçlarına bağlılığından onun petrol şeyhlerince yönetilmediğini anlamak kolay, ama varsayalım ki (sonra, neden böyle varsaydık, konuşacağız) Yahudiler ve onların Yahudisever destekçileri kendi medya imparatorluklarını başka amaçla kurmuş olsunlar. Eğer siz de (birçok iyi insan gibi) Yahudileri beraat ettirmek istiyorsanız, Yahudilerin medyayı antisemitizmle savaş için elde tuttuklarını , oysa şeytan parababalarının (orj: Mammonitler) aynı mekanizmayı kendi küresel diktatörlükleri için kullandıklarını varsayabilirsiniz. Yahudileri “Hobbitt’ler” (****)  görüp “Efendilerin Yüzüğünü” koruduklarını, ama bunların parababalarınca onlardan alındığını düşünebilirsiniz. Öte yandan Parababaları antisemitizm masalını uydurup soykırım yaparak Yahudileri kendi yanlarında diğer insanlara karşı savaştırmış olabilirler. Onlar Yahudileri doktrine ederek normal insanların onları “yiyeceğine” ve yalnızca Parababaları iktidarının onları koruyacağına inandırmış olabilirler. Ama “Üçüncü Güvercin”de yazdığım gibi, ortada antisemitizm diye birşey yok; cadıların ve Noel Baba’nın da olmadığı gibi.
Medya makinesi müttefik kaydetmekte eşsizdir; aynı şekilde korku provoke edilerek kendi halinde Yahudiler de gönüllü kaydedilir. Medya “homofobi”yi icat etti, böylece homoseksüeller normal insanlardan korkacak ve Büyük Birader’in korumasına sığınacaklardı. "Maçoluk” ve “dövülen kadınlar” efsanesini icat ettiler, böylece kadınlar erkeklerinden korkacak ve hükmedenlerin sığınma evlerine sığınacaklardı. Sonra “ırkçılık” icat ettiler, ki her etnik azınlık Büyük Birader’in koruması altına sığınsın. “Tecavüze uğramış çocuklar”ı icat ettiler; artık anneler aile babalarından korkuyordu. Bir sürü masal. Bir “homofobi” yok; kimse kimsenin yatağında ne yaptığıyla ilgilenmiyor, işi ortalığa dökmedikçe. Erkekler doğal olarak kadın ve çocuklarını korurlar. Beyazlar siyahların neşesini ve müziklerini severler, tabii bütün gece çalıp söylemedikleri sürece. Size söylüyorum: Hepimiz azınlığız, ve hep bir arada biz insanlarız. Büyük Birader olmadan da kendi aramızda geçinip gidebiliriz.
Dışarıda korkacak birşey yok. Gençliğimde, Amerikalılar domino teorisi ile korkutuluyorlardı. Vietnam ve Kamboçya’ya komünistler hakim olduktan sonra Kaliforniya’ya dek geleceklerdi; inanmayan beklesin de görsündü. Hiçbirşey olmadı. Komünizm korkusu trilyonlarca Dolar milli servet tüketti ve belki ilginç bir sosyal denemeyi yerlebir etti. Galip fare yenilmiş aslan için hükmünü verdi: Polonya ve Baltık ülkelerinin inisiyatifiyle Avrupa Parlamenter Asamblesi Konseyi (PACE) "komünizmin terör ve suçlarını” mahkum etti. Şimdi aynı mekanizma İslam için kuruluyor. İslam kışkırtıldı ve tepkisi azgelişmişliğine delil olarak sunuldu. Büyük korku makinesi Ortadoğu’da da, küçük Yahudi çıkarlarının kıyısında da durmayacaktır, daha başka amacı var: Bir tank ceviz kıracağı olarak da kullanılabilir, ama başka amaçla yapılmıştır. Birleşik ve mükemmel Yahudi medya makinesinin Soykırım masallarıyla uğraşmaktan öte işleri vardır. Onun asıl işi bizi “Yeni Dünya”ya (*****) taşımaktır; yeni ruhsuz bir totaliterliğe. Bu uğurda küçük adımlar büyük amaca giden yolda aşamalardır.
Son aylarda bir seri, ama görünüşte birbiriyle ilgisiz olay oldu. İngiltere Başbakanı Tony Blair, toplumunu tam kontrole doğru önemli bir adım attı. İngiltere yeni bir bilgisayar sistemi kurdu. Bu sistem vasıta trafiği hakkında bilgi topluyor ve depoluyor. Gizli video kameralara bağlı olarak, Büyük Birader’e sizi evden işe, işten eşe-dosta, oradan eve gidene dek izleme imkanı veriyor. Tasarı itirazsız geçti. Sonra sıra İnrternet Terörü Yasası’na geldi. Yasa polise “terörü destekleyen” web sitelerini kapama hakkı veriyordu. Lordlar Kamarası tasarıyı reddetti. Geçen ay aynı meclis bir terör eylemlerini “övme” yasasını da reddetmişti. Hükümetin, bir “terörist yayının” “bilerek” ya da “bilmeyerek” dağıtılması ile ilgili getirdiği yasa teklifi de tadilata uğradı. Ve en iyisi, inatçı Lordlar bir “dini nefret” yasasını da reddettiler; yasa tamamen Yahudileri eleştirmeyi yasaklamaya yönelikti.
Ve sonra “Adüvv” (orj.: Adversary = Şeytan) Şeytani Resimleri yayınlattı. Müslümanları tahmin edilir ve zaten beklenen tepkisi parlamenterleri hemen bir seri “anti-nefret” yasası çıkarmaya sevketti. Şüphesiz bu yasalar birkaç milyar Müslüman ve Hıristiyanın derdine derman olmayacak. Parababalarının sevilen maskotu Yahudiler daha iyi korunduklarını düşünecek (ve saldırıya daha açık olacak), ama daha da önemlisi, fikir özgürlüğü daha büyük bir yara alacak.
Bu büyük özgürlük Batı'nın Sovyet Doğu’ya tek üstün tarafıydı. Sovyet rejiminin pek de hoş olmayan yönlerinden biri Ceza Kanunu’nun 58. maddesi olan meşum “Anti-Sovyet propaganda” yasası idi. Stalin’in eski günlerinde, cumhuriyet düşmanlarına sevgi duyduğunu açıklayan kişi ceza görürdü; en civcivli dönemde bir şaka-espri dahi içeri atılmaya yeterdi. Yasa Brejnev döneminde toplumsal muhafazakarlığı sağlamak için kullanıldı . Sovyetlerin son günlerinde 58. maddenin Demokles kılıcı Gorbaçev’e Sovyetleri yıkan reformları itirazsız yürütme imkanı verdi. Sovyet döneminin tüm toplumsal birikimleri yok edildi; Rus sanayi ve petrolü birkaç Yahudi parababasına teslim edildi; Rus devletinin anahtarları CIA’ye teslim edildi ve ülke çatışan devletçiklere parçalandı. Bu Gorbaçov-Yeltsin dönüşümünün olması ancak 58. Madde sayesinde mümkün oldu. Şimdi o geri geliyor.
Birkaçyıl önce bombalı Yahudi karşıtı pankartlar belirdi Moskova’da Eğer orada bir geçen pankartı indirmek isterse patlıyordu. Hükümet hemen bir “anti-nefret” yasası çıkardı ve bak sen! Tüm pankartlar ortadan yokoldu. Bir ay önce bir Moskova sinagogunda yine şaibeli olaylar oldu ve hükümet hemen bir “anti aşırılıkçılık” yasasını parlamentoya sevketti.
Böylece, aşırılık, terör ve nefrete karşı savaş örtüsü altında kalan özgürlükler de gitgide gezegenimizi terkediyor. "Kennedy’nin Huntington’u” Eugene Rostow 1960’lı yıllarda komünizm ve kapitalizmin birleşeceğini öngörmüştü; böylece her ikisinin de iyi yönleri alınacak, devam edecekti. Birleşme şimdi gerçekten oldu. Bir zamanlar Kızıl Doğu’da tam sosyal güvenlik vardı, kişisel özgürlükler pahasına da olsa. Batı ise özgürdü, ama eşitlik ve sosyal güvenlik pahasına. Şimdi birleştiler: Ruslar parasız eğitim ve sağlık sistemini kaybettiler ve köprü altında özgürce uyuma hakkı kazandılar. Batı ise kendi Gulag (Guantanamo, çev.) hapishanelerine  siyasi mahkumlarına sahip oldu. Batı ve Doğu 58. maddeyi, anti-nefret, antiterör, anti-aşırılıkçılık isimleri altında tekrar yürürlüğe soktu.
Dünya hakimiyeti master planı yavaş yavaş hayata geçiyor. İlk aşamada eski elitlerle kilisenin gücü kırıldı. Parababaları  eliti demokrasi ve özgürlükleri eski düzene karşı silah olarak kullandı, ve biz solcular ve Liberaller bunu sevdik. Lordlar kamarasındaki hayır oyu (gerçi yasa değişerek geçti ise de) gösteriyor ki, seki sistemin tüm hatalarına karşın kimi pozitif yönleri vardır. Ama bu dönem kapandı. Şimdi düşman demokrasi ve özgürlüğe karşı savaşıyor, korku ve (karşı-)ırkçılığı safında kullanıyor.
Düşmanın hem sağ hem de sola sızma avantajı vardır; hem büyük hem muhalif medyaya sızıp dünya çapında iş bitirebilir. İngiltere’de yenilirse Fransa’da saldırır, Gazze’de provokasyon çıkarır. Tepkinizden kin ve korku üretebilir. Bu mekanizma çalışır oldukça korku ve savaş bitmeyecek, çünkü makinenin ürünleri bunlar. Öte yandan bu, neden güçlü parababalarının –hepsi Yahudi değil- bu makineyi kullandığını ve desteklediğini de açıklar. Bu makine korku üretir, ve bunu kendi diktatörlükleri için kullanmalarını sağlar. Ama eğer çocuklarımızın bir köleler ve efendiler dünyasında yaşamasını istemiyorsak bu mücadeleyi kazanmalıyız. Belki Müslüman hassasiyetleri ya da Yahudi önyargıları sizi ilgilendirmez – ama özgürlüğümüz tehdit altında. Küresel planda  düşünmeliyiz, çünkü düşman küresel planda davranıyor.
Ve nefret ve çatışmayı, düşmanın bu iki ana silahını yoketmeliyiz.
Notlar:
(*): Daniel Pipes: Meşum neocon fikir babası. Ortadoğu barışının İsrail’in bölgeye hakimiyetinden geçeceğini iddia ediyor. “Parlak fikirleri” nedeniyle Başkan Bush tarafından önemli bir barış enstitüsünün başına getirildi.
(**):Jyllands “Pest”. Gazetenin asıl adı “Jyllands Posten”. “Pest” veba demektir; I. Shamir kelime oyunu yapıyor.
(***): Leo Strauss: Neo-con’ların filozofu. Almanya’da eğitim gördü. Yahudi olmasına rağmen saygın Nazi çevrelerinde bulundu. Daha sonra Amerika'ya yerleşerek çok tartışmalı eserlerini kaleme aldı. Çoklarınca Amerika’ya uyarlanmış bir faşizmi savunmakla eleştirildi.
(****) Hobbitt’ler ve Efendilerin Yüzüğü: I. Shamir, “Yüzüklerin Efendisi” filmine gönderme yapıyor.

Hiç yorum yok: